Gökyüzünün gerginliği ruh durumumuza ve dünya düzlemindeki olaylara yansıdı. Astrologların günlerdir büyük kayıplar ve ölüm vurgusunu defalarca yinelediklerini duymuşsunuzdur. Toplumsal olarak kan gövdeyi götürürken, modern dünya insanının “insanlığının” sorgulandığı bir dönemden geçtiğimiz su götürmez bir gerçek. Peki ya kişisel bazda nasıl etkilenebiliriz? Olaya bakışımız nasıl olmalı?
Yarın kesinleşecek Yay burcundaki Mars, Satürn’ün kavuşumuna Antares’in eşlik etmesi; Balık burcundaki Neptün’ün bu kavuşuma kare açı yapması, ayrıca geniş bir orbla da olsa Jüpiter Başak’ın kare açısı ile oluşan T kare açı kalıbı gökyüzünün gergin durumunu tırmandırıyor. Aynı zamanda tutulma mevsimi içinde olmamız, artık bir devrin kapandığına vurgu yapıyor. Fokal konumda kalan Mars, Satürn Yay burcundaki kavuşumunu dikkatli bir şekilde okumamız gerektiğini söylüyor.
Bu süreç, kişisel ve toplumsal bazda yaşanan varolma mücadelesinden başka bir şey değil! Kazanma ve kendine yer açma, ve kendi düşüncesini diğerlerine dikte etmeye çalışarak insanın varolmayı ne şekilde gerçekleştirmeyi seçtiğini gösteriyor. Yaşamda herşey karşıtıyla var olur. Var olmak yaşam demektir. Karşıtı ise ölüm ve yok olmaktır. Mars ve Satürn’ün Yay burcundaki kavuşumu da tam da bu noktaya parmak basıyor.
Mars’ın ölümcül oku, değişime direnen Satürn’le birleştiğinde, Yay konularında ölümün yani yok olmanın hiç de kolay olmadığını gösteriyor. Yay burcu inançlar, yargılar, felsefe, din, eğitim gibi konuları içerir. Toplumsal olarak bir diğerini kendimizden ayırarak, Yay’ın gölge yönlerinden fanatizm içinde yaşıyoruz zaten. Önyargılarımızla hareket ediyoruz. En güçlü yeteneğimiz olan aklı kaybeder olduk. Bunlar hep Yay’ın gölgeleri. Bunun yanında kızgınlık ve öfkeyi (Mars) biriktirmek (Satürn) de çabası. Soruna varolma mücadelesi yönünden bakmak ve kazanmak istedikçe nasıl bir bataklığa saplandığımız görmemiz gerektiği ise madalyonun başka bir yüzü.
Olaya varoluş mücadelesi yönünden bakarak derinlerde yatan ölüm korkusunu ele almalıyız. Çünkü bir etnik köken diğerine savaş açarken de varolma mücadelesi veriyor, yok olmaktan korkuyor. Şimdi bu korkunun en had safhada olduğu dönemdeyiz. Peki bu etki kişisel anlamda nasıl yorumlamalıyız. Kişisel düzeyde bu korkuyu ve savaşı farklı düzeylerde veriyoruz. Haritalarınızda bu gergin enerjileri taşıyan gezegenlerin hangi evde bulundukları, yönettikleri evler ilgili yaşam sahalarında verdiğiniz savaşa gönderme yapıyor. Bu noktada psikolojik ve felsefik bir yoruma ihtiyacımız var. Zaten Mars-Satürn kavuşumunun Yay burcunda olması da aynı şeyi söylüyor mu? Yay burcunun mitolojideki tanrısal karşılığı olan Zeus, nasıl tanrıların dağı Olympos’ta her şeye geniş açıdan bakabiliyorsa biz de daha yukarıdan bakmaya çalışmalıyız. Çünkü yüzeysel ve derin olmayan düşünceler Zeus’un yıldırımları gibi yok edici olabilir. O yüzden “ölüm” hakkında biraz konuşmak gerekiyor. Ölüm deyince aklınıza sadece fiziki ölüm gelmesin, her bitiş de bir ölümdür aslında.
Ölümden bahsetmeyi kim sever? Konuşmaktan çekiniriz, korkarız, düşünmekten kaçınırız, bastırırız. Ne de olsa şimdi yoktur, uzaktadır. Sadece bu bilincimizde böyledir. Bilinçaltında bu korkunun tohumları çoktan atılmıştır. Çocuklukta ölümü yadsır ve inkar ederken, yetişkinlikte daha kompleks davranışlar geliştiririz bu korkuları saklamak için. Bizim önemsemediğimiz çoğu davranış varoluş korkusundan gelir. Bunun göstergesi olarak neler mi yaparız? Mesela hiçbir şeyi sonuna kadar sürdüremeyebiliriz. Filmleri sonuna kadar seyredemeyen, kitapları bitirmeden yarım bırakan insanlar vardır. Pek bakmayız altta neden olan dürtülere. ayran gönüllü der çıkarız içinden. Veya bazı insanlar vardır, daha ilk adımı atmadan önündeki adımları düşünürler. Daha bugünün işini bitirmeden yarının işini planlarlar. Ya kısıtlanmaktan, çaresiz ve bağımlı olmaktan korkan insanlara ne demeli? Veya tam tersi sevgilisinden bir türlü ayrılamayan, ayrılmanın ölümle eşdeğer tutan kara sevdaya kapılmış kişiler? Veya defalarca kapıyı kilitleyip kilitlemediğini kontrol eden obsesif kişilikler? Hümanist psikoloji, tüm bunlara varoluş çerçevesinden bakıyor. Evet, aslında tüm bu davranış kalıpları iki uç gibi görünse de astrolojide de Mars-Satürn kavuşumunu karşılıyor. Sorun var olmak ve var olmama korkusu aslında; yani yaşam ve ölüm.
O nedenle resmi daha büyük pencereden görmek şart. Eğer daha yüksek bir bilinç seviyesinden düşünmezsek, tasavvur ettiğimiz her şeyin başımıza gelmesi büyük bir olasılık. Kişiler yada toplumlar düşmanı dışarıda arayarak kaçışın en büyüğünü gerçekleştiriyorlar. Mars ve Satürn Yay kavuşumunun Neptün Balık karesi de bu tuzağa gönderme yapıyor. “İlle de” diyerek kontrol etmeye (Satürn) ve bunun için savaşmaya (Mars) çalıştıkça; diğerlerini içine almak ve kabul etmek ( Neptün) zorlaşıyor.
Özetle Mars-Satürn Yay burcundaki kavuşumunun, varoluşsal kaygılara neden olduğu aşikar. Ki zaten şimdi bir grubun diğer grubu düşman olarak görerek insanoğlunun büyük testini görüyoz, izliyor ve yaşıyoruz. Ayrımcılığın, hoşgörüsüzlüğün toplumsal anlamda yokediciliğine kulak kabartıp, kişisel olarak yaşadığını sürecin gizli mesajlarını da okumanız bu nedenle önemli. Vazgeçemem dediğiniz her hangi birşeye tutunurken de, hayatınızın her dakikasını programlamaya çalışırken de aslında göklerin kompozisyonu bireysel anlamda kötücül olarak yaşamaktan başka bir şey yapmayız. Oysa bilinçlenmek, bizi bu korkuyla yüzleştirir. Şimdi Helenistik dönem astrolog ve şairi, Manilius’un sözlerini hatırlamak lazım; “Doğumda bile ölürüz, son başlangıçta vardır.”
Gülden Bulut,
23 Ağustos 2016