AÇILARDA DÖNGÜ
Tohum önce çiçeğe sonra meyveye ve en sonunda yine tohuma dönüşür. Bu hayatın temel yasasıdır; herşey “bir”e dayanır. Bir şey ortaya çıktıktan sonra tekrar “Bir”e döner. Bu sonsuz döngü, tüm varyasyonlarda vardır. Dane Rudhyar’ın “The Lunation Cycle” ve Leyla Rael’in “Astrological Aspects” adlı kitabında, bu varyasyonları tarif eder. Rudhyar bu döngüsel kavram üzerinde durmasına rağmen diğer astrologlar daha ötesini açıklarlar: örneğin 120 derecelik açıyı 240 derecelik gibi yorumlarlar ve bunu yaparak açıların verdiği mesajın çoğunu kaybederler. Çoğu astrolog bunun üzerinde hala düşünmelerine ve çalışmalarına rağmen, yaşam süreçlerini 180 derecelik değil 360 derecelik döngülerde açıklarlar.
Eğer mevsimsel, aylık ve günlük döngülerin kolayca gözlemleneceği düşünülecek olursa açılan açılar ile kapanan açılar arasındaki temel farklar kolayca görülebilir. Her bir döngü karanlıkla başlar. En yüksek noktasına karşıt durumda erişir. Bu iki kutup arasında doksan derecelik noktalar vardır. Açılan kare açı ile kapanan kare açıyı aynı şekilde yorumlayan astrologlar bir nevi ilkbahar ile sonbaharın aynı etkide olduğunu veya gün doğumuyla gün batımının veya ilk dördün ile son dördünün aynı olmasını söylemektedir. Tabi ki dinamik benzerlikler vardır: açılan ve kapanan kareler kriz ve değişim zamanlarıdır. İlk dördünde yaşamın büyümesinin heyecanını görürüz: toprak ana geride karanlık bilinçdışını bırakır. Tam tersine kapanan kare, son dördünde dünyaya hasatı veren yaşamı görürüz. Bir sonraki döngü için yaşam uykuya dalmaktadır. Bundan dolayı herhangi bir döngünün ilk yarısı büyümeyle ilişkiliyken, ikinci yarısı o meyve ve bitkinin gelişmesine vurgu yapar böylece sonsuz döngüsüne devam eder. Elbette toplam 360 derece içindeki her bir fazın kendine özgü bir özelliği vardır.
GÜNEŞ-NEPTÜN
Her gezegensel döngü, bu gezegen çiftini oluşturan gezegenlerin arketipsel temaları ile açıklanır. Bu çalışmada Güneş-Neptün dansını keşfetmek istiyorum. Bunu anlamak için önce Güneş ve Neptün’ün prensiplerini ayrı ayrı inceleyelim.
Basit ifadeyle Güneş-Neptün döngüsü, bireysel birlik (Güneş) ile kolektif birlik (Neptün) arasındaki ilişkinin döngüsü olarak görülebilir. Güneş kişinin bilincini gösterir, kendine özgü içsel ışığı, kahramanın parlayan ruhudur. Tam aksine Neptün sınırsız kolektif bilinçdışıdır. Güneş’i kişiye ait tohum veya eşsiz yaratıcı düşüncenin bilinçli hale dönüşme potansiyeli olarak açıklayabiliriz. Aksine Neptün, yaşamlarımızı ve hayallerimizi tamamlayan büyük arketipler gemisidir.
Neptün’ün kucaklayışı bize cennetin heyecan ve coşkunluğunu, her birimizin özümüzün aynılığını hatırlatır. En yüksek seviyesinde Neptün benliği çözer ve şeyleri büyük tekliğe hazırlar. En düşük seviyede kimlik duygumuzu ve ayrı birey olma fonksiyonumuzu çözer. Bizi kafa karışıklığı, kaos ve psikotik çöküntü içinde bırakır.
Neptün şairlerin ve mistiklerini alkoliklerin, film yapımcıları, reklamcı ve illüzyonistlerin gezegenidir. Rüya gibi özellikleriyle aldatıcı, karizmatik, gizemli ve etkileyici bir bakış getirir. Psikolojik olarak Neptün dışarıdan açıkça görülen bir yabancılaşma duygusu verebilir. Aynı şekilde Neptün, ayrı olma korkusuna dayanan illüzyonlara neden olabilir.
Güneş-Neptün kişisi genellikle idealisttir, hayatın sosyal, dini veya entelektüel perspektiflerinden ilham alır. Bu ilham kişinin kolektif yararına muazzam fedakarlıklar yapmasını sağlayabilir. Güneş-Neptün kişisi hayalin gerçek olduğuna dair bir eğilim gösterebilir. Düş ile gerçeği ayırt etmesi zorlaşır ve patolojik seviyede egonun dağılabilir. Veya kişiyi kolektif materyalin işgalinin yol açtığı açtığı şizofreni ve psikoza görülebilir.
Fiziksel düzeyde Güneş-Neptün aşırı duyarlılık, kırılganlık, potansiyel olarak kalbin zayıflığıyla ilgilidir.
Ailesel seviyede, Güneş-Neptün gizemli, yanıltıcı, aldatıcı baba ve babanın yokluğu, idealist baba, sanatçı ve yaratıcı veya gerçekçi olmayan, kendini feda eden, alkolik veya uyuşturucu bağımlısı babayı gösterebilir.
Duygusal düzeyde, Neptün, kişiyi diğerlerine duygusal olarak açık kılar, onu başkalarına karşı sempatik yapar, hayata karşı anlayış getirir.
İrade düzeyinde, Güneş-Neptün karizmatik bir lider, hayalgücü yüksek sanatçı ama aynı zamanda başkaları tarafından kolayca sömürülen zayıf bireyler yaratır. İradesini diğerine vererek kafası karışır ve kaotik durumlara çekilir, hayatı aldatıcı hale gelir.
Entelektüel seviyede, Güneş-Neptün, mistik deneyimlerin ve sembolizmin gücünü kavrayarak sezgiyi harekete geçirir.
Spritüel düzeyde, Güneş-Neptün, arketipsel alandan gelen ilhamla beslenen bilinciyle birliğe ulaşan mistiği gösterir.
GÜNEŞ-NEPTÜN DÖNGÜSÜNÜN BASAMAKLARI
Güneş-Neptün yıllık döngüsü bireysel yaratıcılık ile kolektif vizyon arasındaki ilişkiyi gösterir. Kavuşumda doğan insanlar, sonsuz gerçekliğin düşünceleriyle ve zamanın idealleriyle derinden meşgul olabilirler. Açılan kavuşumda doğanlar bir şekilde kolektifin rahmine hareket eder gibidirler. Bireysel ve kolektif amaçlar birbirine karışır. Alman filozof Hegel, bu fazı özetler. Hegel, bilinç (Güneş) ve bilincin nesnelerinin dışsal evreninin (Neptün) bağımsız olarak var olamayacak bir birlik oluşturduğunu düşünüyordu. Aklı (Güneş) ve doğayı (Neptün) tek bir bütünün iki soyutlaması olarak gördü. Jean Paul Sartre diğer Güneş-Neptün kavuşum örneğidir. Sartrenin en ünlü çalışması “Varlık ve Hiçlik” (Güneş ve Neptün) de, Varoluşculuk (Güneş) ve Marksizim (Neptün) anlatılır. Yassar Arafat tam olarak egzakt kavuşumla doğmuştur. Kendisini Filistin davasına adamıştır.
AÇILAN KAVUŞUM
Girolama Savonarola, bu fazın örneklerindendir. İtalyan Katolik rahip ve dini reformcudur. Savonarola’nın gerçek ülküsü bir teokrasi idi; öyle bir teokrasi ki burada bütün insanlar, bir teslimiyet içinde, Tanrı’ya boyun eğecekler ve kaynağını ihtirastan alan bütün çekişmeler hiçbir zaman ortaya çıkmayacaktı. Savonarola, Rönesans karşıtı vaazları, günah olarak gördüğü kitap ve sanat eserlerini yaktırmasıyla tanınır.
İslam’ın kurucusu Muhammed‘in 5 Mayıs 570’de doğduğu söylenir. Eğer öyleyse, bireyin kuvvetli bir şekilde kendisini (Güneş) Allah’ın iradesine (Neptün) teslim etmesini vaaz eden, tüm insan ırkının eşit olduğuna vurgu yapan bir adam için tamamen uygun bir yerleşimdir.
Diğer bir örnek de, radikal feminist yazar ve öğretim görevlisi Kate Millet’tir. Ulusal Kadın Örgütü kurucularından biridir. Cinsel Politikası, feminist düşüncede bir dönüm noktasıdır. Millet, ataerkil güç yapısında cinsel ilişkinin nasıl kullandığını araştırdı. Önde gelen feministlerin çoğu Güneş-Neptün döngüsünde anahtar aşamalarda doğmuşlardır. Erkeğin (Güneş) rolünü revizyonla (Neptün) oluşturmuşlardır.
AÇILAN ALTMIŞLIK
6 (360/6=6) Numara, yaşamın nesnel işleyişi ile ilgilidir. Herhangi bir döngüde açılan altmışlık günlük çalışma hayatında düşüncelerin işin içine katılmasıyla ilişkilidir. Güneş-Neptün 60’lık açısında birey (Güneş) günlük ilişkilerini aşkınlık (Neptün) ile daha kolay integre edebilir.
Bu süreç, Herman Hesse‘nin bireyi arketip güçleriyle ilişkilendirdiği yazılarda iyi tasvir edilmiştir. Hesse, dünyevi birey ve mistik itki arasındaki ilişkiyi araştırarak ve dile getirmiştir. Çalışmaları (Boncuk oyunu, Siddharta ve Demian) romantik rüyalar ve pastoral (köye veya kıra ait) manzaralarla doludur.
Bu faz, Romantik Harekete ilham veren büyük yazar ve filozof Jean Jaques Rousseau tarafından toplumsal düzeyde özetlenmiştir. Rousseau’ya göre aklın da romantik bir tarafı vardı. Toplum Sözleşmesi” adlı yapıtı insanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağı üzerine konuşmasıyla başlar. Özgür insanın kendini kolektif ifadede nasıl bulabileceğini anlatır.
AÇILAN KARE: KOLEKTİFLE ÇATIŞMA
Açılan kare kişinin materyal dünya ile tanışmasını, Güneş-Neptün döngüsünün temel prensiplerini el almasını talep eder. Bu herhangi bir döngünün en sorunlu aşamasıdır ve aynı zamanda en verimli ve üretken olanıdır. Güneş, Neptün karesine yaklaştığında ego (Güneş) kolektiften ayrılma zorlaşır. Ama aynı zamanda kolektif vizyonu dünyaya taşınır. Neptün denizi bireyin içinde yer alırken, kişi bu ittifaktan tedirginlik duyar. Kişi, hem ilham veren hem de onu batağa sürükleyen arketiplerle savaşmak zorunda olduğuna dair bir his içinde olabilir.
İsviçreli psikolog C.G. Jung, bu mücadeleyi bireysel ve kolektif arasında özetler. Otobiyografik çalışmalarında “Anılar, Düşler ve Düşünceler” de çalışmasını, kolektif ile kendi kişisel mücadelesinden nasıl çıkardığını ve psikoz ve çöküşle tehdidiyle nasıl karşılaştığını anlatır. Bir anlamda Jung’un Güneş-Neptün karesinin zorluğunu, bireyselleşme sürecinin zorluğu olarak ele alabiliriz.
Bir diğer örnek, hayatı estetik, idealizm, entelektüel ve ruhsal bir başarı ideali etrafında şekillenen Friedrich Von Schiller’dir. Schiller, sanat ve şiir aracılığıyla herkesin içinde saklı olan ideal kişiliğin uyandırılabileceğini görmüştür.
AÇILAN ÜÇGEN
İngiliz şair, oyun yazarı T. S. Eliot, bu fazın güzel bir örneğidir. Bu fazın yaratıcılığını özetler.
Büyük Hintli ruhani lideri Sri Aurobindo de bu faza sahipti. Haritasında Güneş-Ay-Neptün’ün oluşturduğu büyük üçgen açı kalıbı vardı. Sri Aurobindo’nun hayatı istekle motive olmuştur. (Üç sayısı istekler ve kalbin arzularıyla ilişkilidir.) İlahi prensibi materyal dünya içinde bağlantılandırmıştır.
KARŞIT
Karşıtlık, dolunaya benzer, meyve verme zamanıdır. Bu faz döngüdeki iki faktörün bilince eriştiği en nesnel ikilik fazıdır. Burada bireyin (Güneş), kolektif (Neptün) ile ilişkisinde en çok farkında olduğu zamandır. Bireyleşme/ ayrılma çabası yoğundur ve ancak birey, bireyselliğin evrenselliğe ne derece bağlı olduğunu gerçekten anlarsa başarılı olabilir. Bu yönüyle birey, her iki gerçekliklerle yüzleşebilir ve onun tarafından beslenebilir veya içine düşüp boğulabilir.
Güzel ve gizemli “Chimeres”i yazan Fransız romantik yazar ve şair Gerard de Nerval, Güneş-Neptün karşıtlığı 2° orbtayken doğdu. Hayatı boyunca deha olma ve çılgınlık okyanusunun eşiğine girme arasında kaldı. Yaşlandıkça psikoz derinliğine daha derin battı; hikayeleri giderek fantastikleşti. Gerçekliği rüyadan ayırt etme kapasitesi iyice azaldı sonunda kendi hayatını psikotik bir çöküntü haline geldi.
Mozart‘ın hayatı da, bu fazın sanatsal yaratıcılığının getirebileceği kırılgan benlik tanımına örnektir. Ve elbette, hayatının ve işinin merkezinde, babasıyla fırtınalı ve idealize bir ilişkisi olmuştur.
Egzakt Güneş-Neptün karşıtlığından 4 drc sonra doğan Simone de Beauvoir, Fransız feminist, sosyalist ve varoluşçu yazardır. Sempozyum kitabında “Le Deuxieme Hegel” Hegel’in (Sun kavuşum Neptün) fikirlerini geliştirir. Çalışmaları, erkek-kadın ilişkisinin kültürel mitlerini nesnelleştirmeye (karşıt) odaklanır. Bir kadının biyolojik süreçlerinin (Neptün) bireysel kimlik gereksinimi (Güneş) ile karşılaştırılmasıyla ilgilenir. Beauvoir, kadınların kendilerini erkeklere karşı dezavantajlı olarak tanımladıklarını ileri sürer. Diğer güçlü Güneş-Neptün ilişkisi olan feministlere göre erkeklerle ilişkileri anlaşılmazdı. Jean Paul Sartre (Güneş kavuşum Neptün) ile olan uzun vadeli ilişkilerinde her ikisi de ilham vericiydi.
Ulusal Kadın Örgütü’nü kuran 1960’ların öncü ABD feministi olan Betty Friedan’ın, Güneş-Neptün açısı Beauvoir ile aynıydı. İlginç bir şekilde, son zamanlarda, bazı feministlerin cesaretlendirdiği aşırı bireyciliğe karşı bir panzehir olarak toplumsal değerleri (Neptün) ön plana çıkardı.
KAPANAN ÜÇGEN
Kapanan bu faz, çiçeklerin yaşama sevinç getirdiği ilkbahar ve ağaçların meyve yüklü olduğu erken sonbahara denk gelir. Bu fazda kişisel zenginliğin dünyaya verilmesine dair bir özlem vardır.
Bu fazın tipik bir örneği, yüce bir aşk ve manevi arzunun vizyonuna dayanan, masal gibi yaratıcı bir hayal gücü felsefesi ortaya koyan Alman şair ve filozof Novalis‘tir. Diğer örnek arketipik psikolog James Hillman’dır. Çalışmalarından “Revisioning Psychology”de içimizdeki birçok tanrının arketipsel gerçeklerini kutlamaya ve onların ifadelerini onurlandırmaya odaklanmıştır.
KAPANAN KARE: BİRLİĞE DÖNÜŞ
Kapanan karede, birey, bireysellik meyvelerini kolektifin iyiliğine katmakla ilgilenir. Bunu C.G. Jung’ta açılan karede gördük. Albert Schweitzer, kapanan karenin güzel bir örneğidir. Schweitzer, bireyselliği (Sun) Kolektif’e (Neptün) en etkili şekilde nasıl aktarabileceğiyle boğuşuyordu. (Schweitzer ilk olarak bir filozof ve teolog olarak eğitim gördü, sonra bir müzisyen olarak ve sonunda da bir doktor.)
Proclus, “Platon’un Teolojisi” adlı en önemli kitabında çeşitli tanrıların ilk sebep’le ilişkisi içinde sıralanışına ve bunlardan çıkan daha aşağı erklere bir anahtar sunar. 14. yüzyıla gelindiğinde, fikirleri Avrupa Rönesans’ı körüklemiştir. Yaşamı her yaştan ve kültürden mitolojileri açıklamaya adanan Joseph Campbell ve hayatını daha büyük gerçekliğe adayan Dalai Lama diğer başka örnektir.
KAPANAN ALTMIŞLIK
Kapanan altmışlıkta birey birliğe yaklaşır ve gizemli Bir’in doğasını anlamaya çalışır. Bu fazda birey, aşkın olanın pratik gerçeklerini organize etme, düzenleme ve yayma, sunma çağrısında bulunur.
Bu faza uygun olarak, “The Golden Bough”un on iki cildini derleyen İskoç antropolog James Frazer‘ı verebiliriz. Bu anıtsal kaynak kitap, dünyadaki yerli halkların ritüel, dini inançlarını ve folklorunu bir araya getirir. Onun hayatı, çağlar boyunca insanlığın büyülü ve dini inançlarının evrensel temelini anlamak için çalışmaya odaklanmıştır.
Bu fazın bir başka örneği de, İngiliz yazar ve filozofu olan Colin Wilson’dır. Varoluşçuluktan gelen fikirlerini Neptünyen spekturumla hayallerle, derinlik psikolojisiyle, şiirle ve mistisizmle buluşturmuştur. Neptünyen kişilerin çeşitli çalışmaları gibi o da Okült Ansiklopesi kitabını yazmıştır.
DANE RUDHYAR: NEPTÜN
Rudhyar, kapanan Güneş-Neptün quantile ile doğdu. 72 drclik açı (Quantile) bilmeden bilmeyi ve güçlenmeyi ifade eder. Rudhyar, bireyin kolektifle olan ilişkisini biliyordu ve yazdığı yazı, bu ilişkinin açıklanmasıydı. Ama bu sıradan bir Neptün değildi. 1890’larda Pluto ile kavuşan bir Neptün’dü.
Bu kavuşum, dünya astrolojisi açısından, “küresel köy” in tohumlanmasına ve şimdilerde ortaya çıkmaya başlayan yeni bir dünya uygarlığının başlangıcına işaret ediyordu. Rudhyar, Neptün vizyonuyla kendi yaratıcılığına erişebildi.
Charles Harvey (1940-2000)
Çeviren: Gülden Bulut