Apollo Tapınağının girişinde “Nosce Te Ipsum”, yani “Kendini Bil” yazar.
Karen Horney’in “Kendi Kendine Psikanaliz” adlı kitabını okurken bunun ne kadar mümkün olabileceğini, kendi ve etrafımdaki yaşantıları göz önünde bulundurarak ele aldım. Bu noktada elimde yön tayin edici olarak “Astroloji” vardı.
Depresyon, fobiler, alkol bağımlılığı kısaca nevroz olarak adlandırabilecek işlevsel rahatsızlıklar bilinçaltının açığa çıkarılmasıyla iyileştirilebiliyor. Astrolojinin bize en büyük yardımı ve ışık tutuğu alanlardan biri de bilinçaltının karanlık suları içine dalmamızı sağlaması. Bunun için astroloji sembolizmine ve yorumlama sanatına hakim olmak gerekiyor. Ayrıca giriş niteliğinde de olsa psikoloji bilgisine de ihtiyacınız olacak. Nereye baktığınızı ve nasıl çözümlemeler yapabileceğini anlamak için.
Aslında psikolojik çözümleri farkında olmadan günlük yaşantımızda kullanırız. Yaşamla başa çıkamadığınız veya engellendiğinizi hissettiğiniz zamanlar oldu mu hiç? Diğerleriyle olan ilişkileriniz, ki bu arkadaş ilişkileri, veya yakın eşle ilişkiler olabilir, hiç sekteye uğradı mı? Bir psikoloğa başvurmadan da bu soruların cevaplarını kendi kendimize ararız. Örneğin; bir randevuyu unuttuğunuzda bunun aslında basit bir unutkanlık olarak ele almanın dışında, kendinize bunun altında yatan nedeni sorgularken bulabilirsiniz veya trafikte en küçük bir şeyde öfkelendiğinizde belki de bunun, işinizde patronunuza yansıtamadığınız öfkenin yer değiştirmesi olarak bir çözümleme yapmış olabilirsiniz. Tabi ki gerçek bir psikanaliz daha uzun vadeli bir maden tetkik araması gibidir. Daha derinlere sondaj yapılmasını içerir. Bunun için kişinin kendi tarihsel sürecinde seyahat etmeye hazır olması gerekir. Bu, anılardan şimdiye düşen acı olaylar olsa dahi, geçmişi tekrar irdelemek anlamına gelir.
Pandora’nın kutusunu açmak kimsenin hoşuna gitmez. Hepimiz bilincinde olduğumuz kişilik özelliklerini sıralamada ve bunları kişiliğimizin vazgeçilmez unsurları olarak sunmaya alışık olsak da neden öyle olduğumuz sorusunu sormaya pek istekli değilizdir. Çünkü Pandora’nın kutusunun içinde güvenliğimizi riski edecek, korkularımızı açığa çıkaracak şeyler gizlidir.
Oysa analizde kişinin kendi karanlık tarafıyla yüzleşmeye cesaret etmesi birinci kuraldır. Günümüzde her tarafı saran kişisel gelişim uzmanlarının verdikleri reçete hayat cümlelerini uygulamaktan çok daha fazlasını kastediyorum. Bu süreç acı ve ızdırap vericidir. Ama şu bir gerçektir ki kişisel gelişimin en önemli basamağı analizdir.
Bunu nasıl yapabileceğinizle ilgili küçük bir yol haritası çıkarmak istiyorum. Bunun için kendi içinizdeki çatışmaları ortaya dökmeniz gerekmekte, ön koşul ise iç gözlemden geçiyor. Sizi analiz etmesi için bir ruh doktoruna başvurduğunuzda iki haftada veya haftada bir düzenlenen bir saatlik sohbetlerde dışarıdan bu işin tekniğini almış bir kişi sizde yeni farkındalıklar oluştursa da kendinizle 24 saat beraber olan sizsiniz ve değişimi başlatacak, gerekli içdisiplini sağlayacak, sürdürecek olacak da. Kendinize ve tepkilerinize odaklanın. Ne zaman gergin ve huzursuz hissediyorsunuz? Bu noktada gözünü doğum haritanıza çevirin. Doğum haritanızda gerginlik yaratan unsurları hissettiğiniz duygu, düşünce ve davranışlarla birlikte ele alın.
Kaygılarınızın açığa çıktığı ana odaklanın. Örneğin, uzun vadeli ikili ilişkiler kuramadığınızı varsayalım. Ne zaman ilişki tek düze bir hal almaya başladığı zaman nasıl tepkiler verdiğinize bakın. Doğum haritanızdaki gerilimli açı kalıplarını bir de bu gözle okumaya çalısın. Belki sebep, bir yanda varolan bağımlılık diğer yanda bağımsızlık ihtiyacınızdır. Bu örnekte kişinin haritasında Uranüs-Ay karesine sahip olması muhtemel. Bu durumda kişi, iki ihtiyaç arasında gerilim hissedecektir. İki ihtiyacından birini üstün tutacak diğer ihtiyacı yokmuş gibi davranacaktır. Bağımsızlık ve bağımlılık sarmalı arasında gidip gelecektir. Ve dolaylı olarak içinde doyurulmamış parçaları birleştirmekte başarısız olacaktır. O nedenle doğum haritalarının titizlikle incelenmesiyle bu ve buna benzer bir çok gerilim hattının şeması önceden çıkarılmış olur
Başka bir örnekte patronlarıyla hiçbir düzlemde anlaşamayan birisinin doğum haritasındaki, Mars-Satürn karesi bunu karşılaşa da, daha dikkatli bir okumayla olaya bakışınız değişecektir. Harita Mars Yengeç 7. evde, Satürn Oğlakta 10. evde olsun. O zaman bu durumun, ebeveynlerle yaşanan güç savaşının farklı bir anlatımından bir şey olmadığını görecek. Hatta bu çatışmanın sadece patronunuzla değil, eşinizle olan ilişkilere yansıyacağını da söyleyebilirsiniz. Tabi daha çok söylenecek söz vardır ve doğum haritanın kapsamlı yorumlanmasıyla ortaya çıkacaktır. Böylesi bir analizle doğum haritasında doğrulamakla kalmıyor, psikoloji ile astrolojinin aslında ne kadar eşit zeminde hareket ettiğini de göstermiş oluyoruz.
Sonra bu çatışmaların kendi içinde çözümlemesini de teker teker ele alınmalıdır. İlk örnekteki durumda; onaylanma ihtiyacınızın kökeninde kendini ortaya koyma korkunuz olduğunu; bir eşe duyduğunuz yoğun ihtiyacın aslında terk edilme korkusu ve yalnızlık korkusu olduğunu; Saygınlık ve sahiplenme ihtiyacınızın, çaresizlik, güce karşı olan hayranlık olduğunu; bağımsız olma ihtiyacının, bağlanma, yakınlık ve sevgi korkusu olduğu gibi alt metinleri okumak gerekir.
Böylesi bir düşünüş tarzı kendinizi daha iyi tanımanıza yardımcı olacaktır. Bunları nasıl uzlaştıracağınız, bu kuvvetlerin nelerden meydana geldiğini anlamaktan geçer. Ancak sonrasında uzlaşma mümkündür. Kendi içinde birbirine düşman kuvvetlerin doğalarının ve hangi koşullarda harekete geçtiklerinin tanımlanması gerekir. Tüm bunları yaparken gözünüz bir yandan da haritanızda olsun, olan biteni çözümlemeye çalışırken, içinizde statükoyu korumaya yönelik bir direnç mutlaka olacaktır. Ama ne kadar cesur olursak veya mitolojik dille konuşursam ne kadar Apollon gibi davranırsak, onun tapınağında yazan “Kendini tanı” cümlesine o kadar gerçekleştirmiş oluruz.
Gülden Bulut, 2015