Bir gezegen retro hareket yaptığında, asal olarak temsil ettiği unsurlardan öznel olanları tetiklediği için, kişinin bu konular üzerinde daha fazla yoğunlaşması gerekir. Bu yüzden, gezegenin materyalist yansımaları odak noktası olmaktan çıkar. Venüs normalde bize dış dünyadaki güzelliği, nezaketi ve refahı kendimize çekebilmemiz için destek verir. Bizi, bir yanda bizi ilişkilerde medeni olmaya ve buna değer vermeye iterken, diğer yanda da hayatın estetik potansiyellerine karşı duyarlı hale getirir. Doğum haritasında retro hareket halindeyse, bireyin estetik değerleri toplum tarafından şartlandırılmış olmaktan ziyade kişiselleştirilmiştir. Kişinin toplumsal içgüdüleri en azından dışarıdan daha az etkilenmiş kanallar üzerinden çalışır. Bu, bireyin genel anlamda aşka, güzelliğe ve ilişkilere dair değerlendirmelerinde daha yansıtıcı ve öznel olma eğilimi göstereceği anlamına gelir. Bu kişi, Venüs’ü direkt hareket yapanların gözden kaçırdığı veya pek dikkat etmediği şeyleri değerlendirme ve takdir etme becerisine sahiptir. Bu da bize, Venüs’ü retro hareket yapan birinin içsel veya soyut güzelliğe dair daha bütünsel bir farkındalığa sahip olacağını; dolayısıyla sadece yüzeysel, fiziksel görünümlerden daha az etkilenebileceğini; düşündürtebilir. Böyle bir kişi, derinlikli unsurlara çok daha fazla uyumlanmış olabilir. Aşkın doğası çok daha yoğun bir şekilde deneyimlenebilir, zira duyguların kişinin kendi tabiatı üzerinde daha derin bir etkiye sahip olması muhtemeldir. Sadece açıkça ifade edilmeleri, dışa vurulmaları zordur. Hal böyle olunca; Venüs’ün potansiyel sığ ve yüzeysel tarafı daha az tetiklenmiş olur. Birey, sadece başkalarından onay almak ve kabul görmek için geleneksel bir sosyal tutum ve tavır içinde olma çabasına girmez. Bir şekilde, sevgisini gösterme konusunda çekingen ve tutuk olabilir ve kendisini geliştirmek için daha fazla zamana ihtiyaç duyabilir. Aşk söz konusu olduğunda da, potansiyeline ulaşması uzun bir süre alacaktır (içsel doygunluk bağlamında).
İlişki bağlamında, Venüs’ü retro hareket yapan biri sosyal anlamda pek dışa dönük ve girişken değildir. Duygusal açıdan daha çok kendi kendine yeten biri olduğu için; arkadaşlık, yakın ilişkiler kurmak adına aktif bir şekilde birilerini arama çabasına girmez. Bu kişinin, benliğini oluşturan parçalar arasında bir bağ kurmak adına, başkalarıyla yakın ilişkiler kurmaktan kaçınması muhtemeldir. Başkalarıyla kurduğu şahsi ilişkilerden keyif alma ehliyetinden şüpheye düşmekle birlikte, duygusal doygunluk için kendi içine dönme eğilimi gösterir (birçok durumda kendi kendine kalmayı yeğlemek… ki bu inzivaya çekilme ve yalnız kalma ihtiyacına işaret eder). Bu yüzden, dışarıdan bakıldığında mesafeli ve münzevi biri gibi görünebilir. Dolayısıyla, aşktan ve başka duygusal ilişkilerden tatmin olma hali yaşamın ileri safhalarında söz konusu olabilir (tabi eğer olacaksa). Kişi, başkalarıyla rahat ve güvenli hissedene ve benliğini oluşturan birçok şeyi dengeli ve eş güdümlü bir şekilde paylaşabilecek hale gelene kadar; kendi kişisel değerlerini, hassas duygularını ve hatta bağımlılık ihtiyacını bile, daha içe dönük bir bakış açısıyla inceler. Onun kendisini başka birini sevmeye veya özel bir yere koymaya iten motivasyonları irdelemeye ihtiyacı vardır (zira bağlılıklarını anlamak hem kendisi hem de onu anlamaya çalışan diğerleri için çoğu nadiren kolaydır). Burada bilinçdışı etmenler söz konusu olduğu için; bireyin ilgi duyduğu şeyler anlaşılmaz, saçma veya mantıksız görünebilir. Olumlu açıdan ele aldığımızda ise; Venüs’ün arınma ve saflaşma prensibi tine daha çok işlemiş halde olabilir ve bireyin zaman içerisinde aşka dair daha olgun ve manevi bir ifade geliştirmesine olanak sağlayabilir. Ama bu ancak yoğun bir öz-değerlendirme sürecinden sonra olur. Sonuç olarak böyle bir kişi aşkı, belli durumlarda daha soyut ve evrensel bir bakış açısıyla yaşayacaktır.
Tracy Marks
Çeviren: Çiğdem Branco Nunes