Apollon tapınağındaki bilicilerden gelecek kehanetlerini dinleyen antik dönem insanının günümüz insanından pek farkı yok. Hitit toplumunda, Eski Roma döneminde hatta birçok uygarlıkta gelecek öngörüsü toplumsal yaşamın ve siyasal alanın vazgeçilmez öğesi olmuş. İktidar yapısından tutun, tarladan ürünün ne zaman kaldırılacağı yahut bir ülke ile savaşa ya da barışa karar verme gibi pek çok olayda, gelecekten haber verdiğine inanılan kâhinlerden yardım istenmiş.
Yaklaşık M.Ö. 1765-1123 arasında yaşamış Çin toplumu, hayvan kemiklerinin (özellikle kürek kemiğinin) kullanılmasıyla gelecek öngörüsü yapmış, Hititler hayvanların iç organlarına bakarak kehanette bulunmuş. Kâhinler, kuşların davranışlarını gözlemleyerek bile gelecek hakkında anlamlar çıkarmışlar. Tabii ki astroloji de geçmişten günümüze bir kehanet sanatı olarak kullanılmış. Öngörü arzusunun sosyal, kültürel ve antropolojik açıdan gelişimini ve neden sonuç ilişkilerini incelemek başka bir araştırma konusu olarak kalsın. Benim sorularım neden insanın gözünü sürekli gelecekte tuttuğu, neden belirli bir cümleyi duymaya ihtiyaç duyduğu. Bu isteğin psikolojik açılımı neler? Başka türlüsü mümkün mü?
Oturduğum yerden uçan martıları seyrediyorum. Geleceğin tasasından uzakta özgürce salınıyorlar. Düzensizlik içinde sanki bir düzenle havada süzülüyorlar, oysa bir sonraki hamlelerini bilmek imkansız. Ama biz doğanın aksi davranıyoruz, bizi geleceğe hazırlayan ön önemli zaman, şimdiki zamanın “an”ından uzaklaşıp henüz oluşmamış gerçekliği öğrenmek istiyoruz. Geleceği bilirsek güvende olacağımızı düşünüyoruz. Belirsizlik okyanusunda yüzmek istemiyoruz. Bir tehditle karşılaşacaksak ve bunu önceden bilebilirsek korku ve kaygılarımızdan arınıp sakin kalacağımıza dair ümit besliyoruz.
Bilinmezlik bilginin olmadığı anlar toplamı. Bu yüzden biz de bilginin peşine düşüyoruz. Ama yanılıyoruz, kati surette yargıların esiri olarak noktalı cümleleri bilgi sanıyoruz. Kötü şeyler olmamasını, olacaksa da birinin bize bunu önceden söylemesini istiyoruz. Belirsizlik, duygularda inanılmaz bir kaos yaratıyor. O kaotik duygularla baş etmek yerine iyi yada kötü varsaydığımız öngörülere muhtaç hissediyoruz kendimizi.
Belirsizliğin tahammülsüzlüğü kişilere göre farklılaşabiliyor. Yapılan araştırmalar, zihninde düşünceler eksik olmayan insanların, problem çözme becerisi zayıf olanların, düşük özgüven duygusu olan, hatta yaşamsal streslerle baş etmede zorlanan insanların bu kuyuya kolayca düştüklerini gösteriyor. Bunun yanında belirsizliğe tahammülü olmayan insanların, kaygı düzeylerinin diğerlerine göre yüksek olduğu da saptanmış. Savaşa koşullanmış zihniyle kendini sürekli güvensiz hisseden insan, bilinmeyeni en aza indirerek yaşamını kontrol edebileceği yanılsamasına düşüyor.
Bu noktada psikolojik astroloji bizi gelecekten şimdiye taşıyor: Bize kocaman bir ışık projekte edip, kim olduğumuza, kendimizi tanımamıza yardımcı oluyor. Böylece duygu salınımlarımıza dışarıdan bir göz ile bakabiliyoruz. “Her şeye rağmen lütfen bana iyi şeyler söyle ve kurtar beni karanlıktan” söylemleri, kötü dediğiniz hal ile kalabilmenin sorumluluğunu ele almanıza evriliyor. Psikolojik astrolojiyle her şeyin aslında tam da olması gerektiği gibi olduğunu kavrıyoruz. Zen felsefesindeki deyişle “Kar yağdığında, her bir kar tanesi düşmesi gereken yere düşer.”
Geleceğin ağır yükünden farkında kalarak dikkatinizi “an” a yönelterek kurtulursunuz. Ancak anın farkındalığında geleceği yaratacağınızı bilirsiniz. Geldiğiniz noktada geleceği umursamazsınız. Hintli düşünür J. Krishnamurti, elli yılı aşkın bir süre dolaşarak insanlara hakikatin yolunu anlatmaya çalışmıştır. Hayatının sonlarına doğru yaptığı bir konuşmalardan birinde “Benim sırrımı bilmek ister misiniz?” diye sorar ve dinleyicilerini şaşırtır. Herkes birden kulak kesilir. Sonunda öğretilerinin özündeki bilgiyi alacaklardır. Ve usta sadece şöyle der: “Ben olan biteni umarsamıyorum” der, “İşte benim sırrım bu” Farkındalık sizi bu son noktaya sürükler, olanları oldukları gibi kabul etmeye. Bu özgür iradenizi kullanamayacağınız anlamına gelmiyor. Farkına vararak ve uyanarak iradenizi kullanmış olacaksınız. Ve gelecek fikrinden ziyade dikkatinizi “şimdi”nin farkındalığına ve sonra da bırakmaya yöneltince kendinize en gerçek dostunuz gibi davranacaksınız.
Gülden Bulut
Kasım, 2020