Doğum haritası, bir “yaşam senaryosudur”. Doğum haritası çizimini bir sahne görünümüne çevirirsek, doğum haritası sahnenin çemberi olur ve gezegenler insanlara veya aktörlere dönüşür.
Oyundaki her bir kişinin kendi geçmişi, bireysel enerjileri, bireysel ihtiyaçları, zayıflıkları ve güçlü yanları ve bireysel fiziksel ve psikolojik tepkileri vardır. Her insanın yaşamdan geçmesinin bireysel bir yolu olduğu gibi bilince giden bireysel bir yolu da vardır.
Doğum haritası, bu on iki karakteri, bütünün parçaları olarak kendi özel düzenlemelerinde temsil eder. Biz haritayı incelemenin yeni bir yolunu göstermek istiyoruz. Bütüne değil, parçalarına bakıyoruz. Bütünün, onu oluşturan parçaların toplamından daha fazlası olduğunu elbette unutmayacağız. Ve şu anda yaptığımız şeyi sınırlı bir süre için yapacağımızı da aklımızda tutuyoruz. Ama yine de yapacağız.
Bu içsel kişiliklerden bir tanesini çıkarıp, ona bir süre yakından ve diğerlerinden bağımsız olarak bakabileceğimiz bir yöntem öğreniyoruz. Doğum haritası bize bu kişilik hakkında çok az bilgi verir; biz sadece Zodyak burcunu, onun ev yerleşimini ve diğer gezegensel kişiliklerle olan ilişkilerini biliyoruz. Bu çok büyük miktarda bir bilgi değildir. Bu nedenle ilk başta kulağa çok abartılı gelebilecek bir adım atacağız; bu içsel kişilik için bireysel bir doğum haritası hazırlayacağız.
Hayatımın sahnesindeki bireysel karakterlerin doğum tarihleri vardır, başka bir deyişle “gün ışığına çıkmaları” gerekir. Bu ifade, onların doğumlarının sırrını içerir. Beni (dış benliğimi) aydınlığa çıkaran (örneğin 22.08.1962, saat 13:22) Güneş’in bu içsel kişiliğe ilk kez ulaştığı ve böylece “ışığa çıkardığı” anda doğarlar. Eğer bu doğum haritasındaki Mars 26 derece 42 dakika Kova burcunda ise, Güneş 03.02.1963’te saat 01:32’de “savaşçı”ya ulaşır. Şimdi, Mars’ın doğum haritası için ihtiyacım olan tarihe sahibim; “savaşçının” doğum tarihi.
Teknik terimlerle bir Persona haritası, Güneş’in başka bir natal gezegenin konumu üzerinden ilk geçişinin haritasıdır. Tüm Persona haritaları, bir kişinin doğumundan sonraki ilk yıl içinde, Güneş kendi etrafında ilk turunu attığında ve her bir alt kişiyi birbiri ardına ‘uyandırdığında’ oluşur.
Bu doğum haritasına “persona haritası” diyoruz. Birincisi, bu harita içimdeki “kişiliklerimden” birini tanımlar ve ikincisi, “per-sonare”den türetilmiştir. İçsel kişiliklerin her biri, diğer tüm kişiliklerden oluşan bütünün içinden akseder. Tüm harita boyunca özel bir ses yükselmektedir. Bireysel bir ses!
Bu içsel kişilik, bir yükselen, birinci evin yöneticisi, her zaman baş kahraman olan bir Güneş (çünkü Güneş daha önce Mars’ın aldığı yeri alır), yine sahnede 12 karakter (!) ve bir tepe noktasına sahiptir.
Bu haritaya normal bir doğum haritası gibi davranabiliriz ancak bunun bizim haritamız olmadığını, içimizdeki bir kişinin haritası olduğunu aklımızda tutmalıyız. Bu haritayı bütünün tamamı için almamaya özen göstermeliyiz.
Persona haritaları, yeterince sıklıkta vurgulayamadığımız bağımsız kişiliklerin doğum haritalarıdır. Bunlar içimizdeki kişiliklerdir. Doğum haritası, Güneş’imin yani en önemli içsel kişiliğin haritasıdır. (Bu nedenle Güneş için fazladan bir persona haritası çıkarılmaz çünkü bu kişiliğin doğumdan bir yıl sonra sahip olacağı harita – yani Güneş doğum anındaki sahip olduğu yere döndüğünde – zaten farklı bir isme sahiptir ki buna Güneş Dönüşü Haritası denir.) Diğer tüm içsel kişilikler, “geleneksel” astrolojide ikinci sıraya düşürülür.
Persona haritaları, Güneş dışındaki diğer kişilikleri kahraman mertebesine yükselten doğum haritalarıdır. Bu kişilikleri doğum haritasının yaptığından daha fazla ciddiye alırlar. Hayat sahnesinde sadece tek bir (Güneş) kahramana biyografi verilmesinin ve sadece onun hayatının anlatılmasının gerçekten adaletsiz olduğunu düşünüyoruz. Diğer kişilikler adeta küçük karakterler olarak görülür. Bu nedenle, okuyucunun diğer karakterlere kendi biyografilerini (yani yaşam tanımlarını) sağlamasına izin veren bir yöntem sunmak istiyoruz. Bu kişiliklerin bu kadar uzun süre haksız yere ihmal edildiğini ve – daha da ileri gitmek gerekirse – kendilerinin de bir egoları ve kendi oyuncu kadrosu olduğunu anlayacaksınız!
Oniki (Arketipsel) Kişilik
Persona haritaları sistemimiz on iki içsel kişilikten oluşur. Ancak birbirleriyle ilişki kurabilirler ve bu ilişkiler bağımsız kişiliklere dönüşür. Her arketip, her bireysel kişilik bir başka arketiple ilişkide olduğunda, 66 farklı bireysel kişilik elde ederiz. (Ve üçlü ilişkilerle, 220 tane oluşur.)
Temel on iki kişiliğimiz aşağıdaki gibidir;
Kişilik 1: “Savaşçı”
Eğer kendi savaşçımın gücü veya dünyada agresif bir şekilde kendimi gösterme yeteneğim hakkında, savaşma tarzım, bir korkak veya bir kahraman olup olmadığım, ne için savaşmaya değer bulduğum ve ne şekilde savaşacağım hakkında daha fazla bilgi edinmek istersem, Mars persona haritama bakıyorum.
Kişilik 2: “Güzel”
Eğer güven duygum veya kendime güvensiz olduğum alanlar, değerlerim ve öz değerim, tenselliğim, cinsel arzum ve genel zevk alma yeteneğim hakkında daha fazla bilgi edinmek istersem, Venüs persona haritama bakarım.
Kişilik 3: “Entelektüel”
Eğer esnekliğim, dış dünyayla (sözlü ve mimik) etkileşimim, işleyiş tarzım, iletişim yetkinliğim, zekam hakkında daha fazla bilgi edinmek istersem, Merkür persona haritama bakarım.
Kişilik 4: “Anne” (“Küçük çocuk”)
Eğer dişil tarafım, duygularım, içimdeki çocuk, güvenlik ve rahatlık hissim, yani ruhumun kadınsı kısmı hakkında daha fazla bilgi edinmek istersem, Ay persona haritama bakarım. Bu persona haritasını (doğum haritasının yanında) bir kişinin iç dünyasını keşfetmek için en önemli araç olarak görüyoruz.
Kişilik 5: “Kahraman” (“Baba”)
Eğer canlılığım, Ego’m, içimdeki yaşam gücü hakkında daha fazla şey öğrenmek istersem, Güneş persona haritama bakmam gerekir. Ama aslında, doğum haritam olarak buna zaten sahibim!
Kişilik 6: “Sebep” (“Kınayan kişi”)
Eğer hayatın gereksinimleri ve zorlamaları ile başa çıkma yöntemim, uyum sağlamam gereken koşullar ve kabul etmem gereken şeyler hakkında daha fazla bilgi edinmek istersem, Merkür persona haritama bakarım (ki bu, kişilik 3 persona haritası ile aynıdır).
Kişilik 7: “Öteki”
Eğer diğer insanlarla, partnerlerle ve dünyayla olan ilişkilerim hakkında daha fazla bilgi edinmek istersem, Venüs persona haritama bakmalıyım (Kişilik 2 için olduğu gibi).
Kişilik 8: “Fanatik”
Eğer uğursuzluklarla, yeraltı tanrısıyla, yaşamamı engellemek isteyen güçlerle nasıl başa çıkabileceğim hakkında daha fazla bilgi edinmek istersem, Pluto persona haritama bakmalıyım.
Kişilik 9: “Filozof”
Eğer hayatımın anlamı, içimdeki terapist, “din”in hayatımda oynadığı rol hakkında daha fazla şey öğrenmek istersem, Jüpiter persona haritama bakarım.
Kişilik 10: “Yaşlı adam veya kadın” (“Kural koruyucusu”)
Eğer “kurallar”, daha yüksek görev çağrım, mesleğim veya kaderin bana öğretmek istediği (benim öğrenmek istemediğim) gerçekler hakkında daha fazla bilgi edinmek istersem, Satürn persona haritama bakarım.
Kişilik 11: “Kurtarıcı”
Eğer hayatımın kendimi bağlardan kurtarmam gereken alanı, özgürlük ve bağımsızlığı gerçekleştirme yolum hakkında daha fazla bilgi edinmek istersem, Uranüs persona haritama bakarım.
Kişilik 12: “Usta”
Eğer yalandan gerçeğe geçiş, “illüzyon” ve hayal dünyası, dünyanın arkasındaki dünyaya ulaşmak için illüzyonun nasıl aşılacağı hakkında daha fazla bilgi edinmek istersem, Neptün persona haritama bakarım.
İçsel Kişiliklerin Görünümü
İçsel kişiliklerimiz farklı bilinç seviyelerinde tezahür ederler. Bu nedenle, hayatımızda farklı şekillerde ortaya çıkarlar. Bu durumu üç boyutlu bir doğum haritası veya canlı bir sahne yardımıyla görselleştirebiliriz. Ortadaki seviye, farkında olduğumuz personaları, üst ve alt seviye ise kişiliğimizin bilinçdışı kısımlarını gösterir. Bilinçdışı seviyelerinin iki ile sınırlandırılmasına gerek yoktur ve elbette farklı bilinç/bilinçdışı dereceleri olabilir.
Psikolojik bir bakış açısından, içsel kişiliklerin hayatımızda görünür olabileceği dört bilinç düzeyini ayırt etmek mantıklıdır:
- Kendimizi tanımladığımız kişilikler
Onlarla bilinçli benliğimiz arasında bir fikir birliği vardır. Enerjilerle donatılmışlardır ve benim dünyayla bilinçli karşılaşmamda yer alırlar. Bu, onların onurlandırılıp, parlatılıp, irademin ve öz-imajımın temsilcileri olarak dünyaya gönderildikleri anlamına gelir. Diplomatik dilde “büyükelçiler” dediğimiz kişilerdir. Bir ülke, başka bir ülkeye orada onurlu bir şekilde temsil edilebilmek üzere temsilci gönderir. Büyükelçinin görevi bir izlenim bırakmaktır.
- Kendimizi tanımlamadığımız ama yine de görünümlerini ve tavırlarını bildiğimiz kişilikler
Benden tanımlayıcı enerjiler almazlar, elçi değillerdir çünkü ben onlara “istenmeyen kişi” muamelesi yaparım. Onlar benim (hayat) oyunumun istenmeyen katılımcılarıdır. Var olduklarını bilirim ve hatta söylediklerinde haklı olduklarını da bilirim. Oyunumda yer almaya hakları olduğunu da bilirim ancak sahneye ne zaman çıksalar onlardan olabildiğince çabuk kurtulmaya çalışırım. Ülkemin temsilcileri olarak gözden düşenler, niyetlerini gerçekleştirmeleri için onlara yeterli enerjiyi vermeyi reddederim (genellikle “uyarıcı veya azarlayıcı ses” olarak görünürler).
- Tanımadığım ve asıl görevi “gizli” olan, yani bilinçdışı olan kişilikler
Onlar gerçek görüş ve tutumlarıyla asla karşıma çıkmazlar ama sessizce ve göze çarpmadan kendi amaç ve çıkarları doğrultusunda çalışırlar ve bunlar bilinçli kişinin çıkarları değildir. Diplomatik dil örneğimizde bunun anlamı şudur; onlar bizim kendi elçiliğimiz bünyesinde ancak başka bir bakanlığa bağlı olarak çalışan ve hakkında büyükelçiye bilgi verilmeyen gizli servisimizin özel ajanlarıdır. Bu kişilikler farklı ustalara hizmet eder ve bu benim kafamı derinden karıştırır. Onların gizli görevlerini bilmeme izin verilmediğinden – ve gizli servisten şeref ve ahlaki erdemlilik nedenleriyle hoşlanmadığım için bilmek istemediğimden – bir çıkar çatışması vardır.
- Tanımadığım, görevleri üçüncü tür kişilikler kadar gizli olan, benimle doğrudan karşı karşıya gelmeyen, ama aktif olarak benim tahribat ve yıkımım için çalışan kişilikler
Mecazi olarak bunun anlamı, onların benim büyükelçiliğimdeki bir yabancı gizli servisin üyeleri olduğudur. Onlar düşman bir gizli servisten gelirler ve kendi duvarlarımın içinde bana karşı malzeme toplarlar. Bu bilgiler benim fiziksel olarak yıkıma uğramam için tasarlanmıştır. Ülkemi işgal etmek isterler.
Dördüncü türden kişilikler, psikiyatrlar tarafından tanımlandığı şekliyle MPD sendromunun çekirdeği olarak kabul edilebilir. Şu ana kadar, “çok sayıda kişinin” intihar yoluyla her zaman büyük bir kendi kendini yok etme tehlikesi içinde olduğu açık olarak görünmektedir. Dahası, genel olarak intihar fenomeni, dördüncü türden bir kişilik tarafından başlatılmış gibi ortaya çıkmaktadır. Nadiren başarılı olmalarının nedeni, üçüncü türden kişiliklerin kendi kendini yok etmeyi engellemeye çalışmalarıdır. Herhangi bir iyi casus gerilim filminde olduğu gibi, kendi elçiliğinde ana ülkenin ajanları ile yabancı bir ülkenin ajanları arasında bir mücadele vardır. Ve büyükelçi genellikle tüm bunların farkında değildir.
İçsel kişiliklerin dışarıya, örneğin bir psikoterapiste aktarılması, psikolojik “aktarım” (ve “karşı aktarım”) denilen konuyu akla yatkın hale getirir. Bir kişilik gerçekten de “taşınır” (“aktarılır”). Ancak bu “serbest bırakma” mekanizması sadece bir terapistle işlemez. Eğer bir kişiliğin (üçüncü veya dördüncü tür) gün ışığına çıkmasına izin verilmezse, dış dünyada, etrafımdaki insanlara yansıma şeklinde kendini göstermesi olasıdır. Dışarıdaki dünyada karşıma çıkan şeyin kendi içsel benliğimin bir parçası olduğunun farkındalığı, bu içsel kişilikleri bilince yükseltmeye ve onlara hayatımdaki uygun yerlerini vermeye yardımcı olur.
Yorumlama için İpuçları
Aşağıdaki öneriler, test edilmesi gereken ve bilinmeyen bölgeyi, yani kendi iç dünyanızı keşfetmenize yardımcı olması amaçlanan basit önerilerdir.
1) En önemli bilinçdışı kişilik, doğum haritasının birinci evinin yöneticisidir. Örneğin, yükselen burcunuz Terazi ise, asıl konu Venüs persona haritanızı keşfetmektir. Yükselen yöneticisinin persona haritasında her zaman güzel bir sürpriz vardır.
2) Ay’ın persona haritası size ruhunuzun dişil tarafının enerjileri hakkında bilgi verir. Tıpkı doğum haritasına yang harita denilebileceği gibi, Ay persona haritasını da onun dişil karşılığı olan yin harita olarak adlandırabiliriz. Ona ulaşmak ve onu anlamak için, derinlere gömülmüş duygulara bakmalısınız.
3) Bir persona haritasının yükseleni, bilinçdışının, bu kişilik tarafından bulunması ve anlaşılması gereken en derin katmanını gösterir. Bilinçdışı bir içsel kişiliğin yükseleni, aynı zamanda, gün ışığına ve büyük bir ivmeyle yüzeye çıkmak isteyen güçleri de gösterir.
4) Bir persona haritasının Güneş’i her zaman bu içsel kişiliğin benliği olarak kabul edilir. Ama bu asıl ego değildir! Örneğin Satürn’ün “… istiyorum” sözlerini söyleyen bir kendini gerçekleştirme arzusu, bir egosu vardır. Bu persona haritası benliğinin bir kısmı doğum haritasından bilinir çünkü persona haritasının Güneş’i her zaman doğum haritasında gezegenin olduğu yerde bulunmaktadır. Ancak bu persona benliğine ait ev yerleşimi tamamen yabancıdır. Sadece persona egonun kendi haritasındaki ev yerleşimini bulmak uğruna bile, bir persona haritası oluşturmak mantıklıdır. Bize sadece bu kişiliğin kendini nasıl ifade ettiğini değil, aynı zamanda bunu nerede, yani hayatın hangi alanında ifade ettiğini de söyler.
5) Bir persona haritasının tepe noktası, bireysel kişiliklerin burada, dünya üzerinde hangi kaderle karşılaştıklarını gösterir. Bu, “bilinçdışı”ndan (yükselen) “bilincin ışığına” (tepe noktası) giden yolun özüdür. Kişinin bu yolu sonuna kadar takip edip etmeyeceği bilinemez. İçsel kişiliklerin bilince gelip gelmeyeceği, girişim için harcanan çabanın yoğunluğuna ve bireysel başarıya bağlı görünmektedir.
Bize öyle geliyor ki, tüm içsel kişilikleri tamamen bilince dahil etmiş bir insan, yeryüzündeki yolunu bitirmiş olur. Bundan şu kuralı ortaya çıkarabiliriz; bulduğum her içsel kişilik, dünyamdan bir kişi daha azaltır. Eğer dış dünya artık bana (içsel) kişilik borçlu değilse, işlevini yerine getirmiş olabilir mi ve ben de ayrılabilir miyim?
On İki Hipotez
Yazarlar, astrolojik deneyimlerinin yanı sıra danışanlarla birlikte yaptıkları terapötik çalışmalardan aşağıdaki on iki hipotezi ayrıştırdılar.
Hipotez 1: İçsel benliğimiz, her birinin farklı ihtiyaçları ve ilgi alanları olan ve bu ihtiyaçlarını fark etmelerine ve yerine getirmelerine yardımcı olan farklı enerji türlerine sahip on iki kişilik içerir. Bu enerjiler de her insanda farklıdır.
Hipotez 2: Bu on iki kişilik, bazen dışarıdan bizim karşımıza çıkmak zorundadır. Onları içsel benliğimizin bir parçası olarak algılamak için, onlarla dış dünyada karşılaşmamız gerekir, ancak o zaman onlara yeterince odaklanabiliriz.
Hipotez 3: Bu içsel kişiliklerin çoğu bizim tarafımızdan tanımlanamadan, yabancı olarak kalırlar.
Hipotez 4: Bilinçli benliğim tarafından tanımlanmayan şey, içimde dilediğini yapabilir. Bu tanımlanamayan kişiliklerin işleyişinin gözle görülür semptomlarını algılarım fakat “gerçek” kişilikleri onların tüm ihtiyaçlarıyla birlikte algılayamam.
Hipotez 5: Bana karşı çalışan bir kişilik, onun bilinçli hayatımda yer almasına izin vermek istemediğim, dünyamın bir parçası olmasını istemediğim anlamına gelir. Onu “bilinçdışı” olarak etiketlemeye çalışırım çünkü benim memnuniyet ilkemi rahatsız eder ve egomu incitir.
Hipotez 6: İçsel kişiliklerim, dış dünyada fiilen ortaya çıkmadan önce uzun bir süre hayatıma girmeye hazırlanırlar. Dışarıdan karşıma çıkarlar çünkü onları algılamama izin verecek şekilde tanımalı ve sonra onları kendimin bir parçası olarak kabul etmeliyim. Bana acı çektiren anlık bir çaresizlik ve umutsuzluk aşamasıyla bağlantılı dahi olsa, ruhum artık bu kişiliği bütünleştirmeye hazırlanmıştır.
Hipotez 7: Tüm içsel kişiliklerimi bilmediğim sürece, hiçbirini tanıyor olamam. Bu nedenle, “Eh, en azından dört kişilik tanımladım. Onlar hesabımın artı tarafındalar.” şeklinde düşünmek doğru değildir. Her bilinç seviyesindeki kişiliğin arkasında, bilinçli kişilik tarafından bilinmeyen ve onun düşüncesini veya eylemini manipüle eden en az bir (daha fazla değilse bile) bilinçdışı kişilik vardır.
Hipotez 8: İçsel kişiliklerimden bazıları bilinçli benlik tarafından tanımlanamaz çünkü onlar bilincin ışığına çıkmak istemezler. Özellikle çocukluklarında dramatik (çoğunlukla cinsel) bir travmayla karşılaşan (içsel) kişilikler, umutsuzca tanımlanmamaya çalışırlar. Bu kişilikler, son derece yıkıcı güçler olarak bilinçdışının katmanlarına musallat olurlar. Bilinçli eylemlerimize müdahale eden ve hayatlarımızı akıl almaz bir şekilde dehşete düşüren karanlık gölgeler haline gelirler.
Hipotez 9: Her yüksek varlık, her guru veya ruhsal lider (dışarıya yansıtılan), benliğimin bir parçası olduğu için benimle “konuşan” üçüncü (bazen dördüncü) türden bir kişilikten başka bir şey değildir. Bu varlıklarla ilgili tek “öte” veya “aşkın” olan, onların benim bilincimin ötesinde (yani bilinçdışımda) olmalarıdır. Onların mesajları Alpha Centauri’den değil, benim içimden gelir ve bana bu içsel benliğimdeki bir sorunu göstermek isterler. Bu nedenle, bu mesajlar – kulağa ne kadar akıllıca gelseler de – kendi benliğimin psikodinamik bağlamında ele alınmalıdır. Ancak o zaman anlam kazanırlar.
Hipotez 10: Üçüncü (veya dördüncü) türdeki tüm bilinçdışı içsel kişilikler, derinden tezahür eden bir işleyiş içerirler; bilincin ışığına çıkmak isterler. Bilinçli benliğimiz onların kullandıkları araçları anlamasa bile, onlar bunun için çalışırlar. Ruhun dağılışında, mahkum oldukları sürgünlerinde rahat edemezler. Bu nedenle kendilerinin keşfedilmeleri için çalışırlar. Ancak paradoksal olarak yüzleşmeleri gereken gerçek düşman, bilincin kendisidir. Bu kişiliklerin bilinç seviyesine yükselmesine izin vermek istemem ve onları bilinçaltının karanlık mahzenlerinde saklı tutmak için her şeyi yaparım.
Hipotez 11: İçsel kişiliklerle, psişenin içinde kendi seviyelerinde karşılaşılmalıdır. Onlarla kendi “ev alanlarında” iletişim kurmak önemlidir. Üçüncü ve dördüncü türden kişilikler ruhumun derinliklerinde yaşadığı için derinlere inmek gerekir, bu da farklı bir bilinç hali yaratmamız gerektiği anlamına gelir. Bu amaca yönelik denenmiş ve test edilmiş güvenli araçlar trans, nefes alma teknikleri, müzik ve ışıktır.
Hipotez 12: Herhangi bir zamanda dışarıdan karşıma çıkan her kişi, içimdeki paralel içsel kişiliğin artık açığa çıkmaya hazır olduğuna dair net bir mesajdır. Bu kişilik her zaman ikinci, üçüncü veya dördüncü türdendir. Birinci türden kişiliklerle, zaten kendimin bir parçası olarak farkında olduğum için, dışarıda karşılaşmaya gerek yoktur. Ancak daha derin katmalardaki kişilikler, yüzeydeki kişiliklerin işine karışma eğiliminde olduğundan, bana, kolaylıkla bağlantı kurabileceğim ve hatta aşık olabileceğim hoş, sempatik bir insanla tanışmışım gibi gelir. Bu insanlar kendilerini (yani benim) en iyi hallerinde gösterirler. Ama bir süre sonra diğer taraflarını ortaya koymaları ve bana daha derin katmanlarımın diğer yüzünü göstermeleri gerekir. Hayat oyunumun anlamı budur; kovulmuş ve sürülmüş kişilikler birer birer bana geri dönmek zorundadır.
Çeviren: Seçil Tuna
https://www.astro.com/astrology/in_person_e.htm makalesi çevrilmiştir.