Satürn Oğlak Yazısı

Satürn 20 Aralık 2017- 17 Aralık 2020 arasında Oğlak burcunda yolculuk edecek. Bu zaman diliminde kendi başına kalma dolayısıyla yalnızlık ile sınanacağız. O yüzden “yalnızlık”ı markaj altına alalım.

Çağımızın Vebası: Yalnızlık!

İnsan sosyal bir varlık, şehirleri tıkabasa doldurarak da bunu teyit etmiş durumdayız.  İşin ilginç yanı ise insanlar arası mesafenin azalmasına karşılık hissettiğimiz yalnızlık duygusunun artmış olması.  Günümüzde aile kurumunun oynak temelli oluşu da insanı zorunlu bir hızla yalnızlığa itiyor.  Partilere meraklı insanlar da yalnızlığın pençesinde artık, münzevi doğanlar da. Oysa geçmişte durum hiç de böyle değildi. Herkes bağlı olduğu kabilesinde sıcak ilişkileri içinde yaşıyordu. Bireyleşme henüz yoktu, kimse kendini diğerinden ayırmıyordu, sonuç olarak yalnızlık da yoktu. Şimdi özgürlük şarkısıyla dolaştığımızdan ve her türlü ilişkimizde yeteri kadar alan talep ettiğimizden yalnızlık hissimiz de doğal olarak arttı.

Jean Jacques Rousseau “En büyük korkum yalnızlık” derken  bir bakıma haklı. Kişi ne kadar başarılıysa o kadar yalnız. Ve belki de o derece yalnızlıktan korkar halde. Düşünsenize yalnız olduğunuzda duyduğunuz can sıkıntısını. Kim hoşlanır bu duygudan ? Zaten sosyal medya da bir nebze yalnızlığımızı sözde de olsa hafifletiyor. Yalnızlık hissinini binde bir oranında azaltmanın formülünü buldu insanoğlu:)

Ama yine de yapılan araştrmalar Amerikalıların ¼ nin kronik yalnızlıktan muzdarip olduğunu, Fransızların ise sık sık yalnızlık hissine kapıldığını söylüyor. Tabi araştırmalarda yalnız hissediyorum deme cesaretini gösteren insanların rakamları bunlar. Türkiye ‘de konuyla ilgili bir araştırma yapılmış mı bilmiyorum ama kaynaşık yaşamı örf ve adetten sayan ve buna alışkın bizler de bu evresel hastalığını pençesine düştüğümüzü sanıyorum. En azından çevremdeki gözlemlerim bunu destekler nitelikte. Fakat araştırmalardan çıkan şu bilgi doğru olmalı, kadınlar erkeklerden daha fazla yalnız hissediyor.

Oysa inanın yalnızlık sandığımız kadar kötü bir şey değil. Nerdem mi biliyorum? Eğer bir konuyu tam olarak kavramak isterseniz ilk kural etimolojinini incelemeden geçiyor bence. Örneğin Çince yalnız kelimesinin karşılığı “ Tu” kelimesidir. “ Tu” kelimesi Çinçe’de bazen düzene uymayan aykırı insanlar için kullanıldığında zayıflık olarak görülür. Fakat aynı kelime ne yaptığını bilen bir kişi olarak övgü mahiyetinde de kullanılır.  Yalnızlığın içinde çok büyük bir hazine gizli. Biz yalnızlığın pençesine düştükçe ondan daha büyük bir hızla kaçıyoruz. Ben şahsen kendime en yakın dönemlerin yalnızlık zamanlarımın olduğunu biliyorum. Kalabalık ve gürültü içinde yakalayamadığım her türlü ilhamı yalnızlığın kollarında buluyorum. Artık çoğumuz kendi özgünlüğümüzü bulmaktan kaçtığımızdan yalnızlığımızdan da kaçıyoruz. Çünkü yalnızlık tüm güven duyduğumuz şeyleri elimizden alma kapasitesine sahip aslında. Başkalarını taklit ederek yaşamaya alışkın bizler için oldukça ürkütücü!

Atalarımızın evren yaratılış mitleri bile yalnızlık üzerine kurulu. Bazı mitlerde ilk varlığın yalnızlıktan canı sıkılır ve sonra bilirsiniz işte zamanla evren bugünkü şeklini alır. Şimdi de yalnızlıktan korktuğumuzdan kendimizi bir ikinci arıyoruz. İki birden daha büyüktür nihayetinde. Bir olamayan iki olamaz diyeceğim ama o başka bir yazının konusu olsun.

Yalnızlığın insan tarihindeki önemiyle ilgili birkaç daha bilgi: Kolomb öncesi dönemde Amerika yerlileri  çocuklarını bir süre için yalnız bırakırlardı. İnsanlardan uzak kalan çocuk yetişkinlik hayatına böyle hazırlanırdı. Kanadalı topluluklarda bu beş yaşına kadar inerdi. İlkel dönemi araştırdıkça o dönemde yaşamanın nasıl bir şey olduğunu deneyimlemek arzum daha da katlanıyor. Sanırım onlar bizden daha erdemliydi.

Yalnızlığın tarihi böyle ama biz sosyal varlıklarız. Yaşamımız diğeri olmadan anlamsız. O zaman, kurulması gereken bir denge içindeyiz.  Yalnızlığı, bizi diğerlerine kaynaştırmaya özendirecek bir deneyim olarak yaşayabilmeliyiz. Tıpkı Dostoyevski’nin yaptığı gibi. Önce hücre hapsiyle cezalandırılan yazar, sonra diğer mahkumlarla hapis yatmak durumunda kalır. Ve hissettiği umutsuzluk sonrası Coşkudur. Biz insanlar için bu gerçekten böyledir. Yalnızlık ölçülü dozda alındığında birçok hastalığın özellikle günümüz sürü olma ve ayrışamama hastalığının panzehridir. Sonra bizi bekleyen sevdiklerimizle kazandıklarımızı paylaşmak olmalıdır.  Yalnızlığın size de çare olması dileğiyle…

Gülden Bulut, 17 Temmuz 2017

Not: Bilgiler Theodere Zeldin’in “İnsanlığın Mahrem Tarihi” adlı kitabından alınmıştır.

Kategoriler

Astroloji Dergisi 

Son Makaleler

Youtube Kanalımız

Benzer Makaleler

Menü